BORSA
0,000
%
DOLAR
0,000
%
EURO
0,000
%
ALTIN (gr)
0,000
%

Yunanistan'ın Rodos'u değil Silivri'nin Bigados'u

Ülkemizin her kıyısı ve köşesi ayrı güzel. Bu güzellikleri koruduğumuz oranda da zenginiz. Denizin en güzeli, yeşilin her tonu, tarih ve yaşanmışlık bizim topraklarımızda var. Tabii ki yurt dışına da çıkacağız, gezip göreceğiz, mukayese edeceğiz, farklılıklardan yararlanacağız. Ama Yunanistan'ın Rodos'unu aratmayacak bir arka mahalle güzelimiz var. O da Silivri'nin Selimpaşa ilçesi yani diğer adı ile 'Bigados'.

Kaynakça : Özel Haber (Aslı Didari) | 21.08.2019 - 15:30:08

İstanbul'a bağlı Silivri ilçesinin birçok kıyısı var. Selimpaşa da bunlardan birisi. Beylikdüzü metrosunun son durağından kalkan belediye otobüsü ile Yenibosna'dan hareket eden özel Silivri belediye otobüsü buradan geçiyor.
İstanbul'a bağlı Silivri ilçesinin birçok kıyısı var. Selimpaşa da bunlardan birisi. Beylikdüzü metrosunun son durağından kalkan belediye otobüsü ile Yenibosna'dan hareket eden özel Silivri belediye otobüsü buradan geçiyor.
Bölgeye gelmeden önce Kadir Has Üniversite'sinin devasa binasını görüyorsunuz. Selimpaşa'yı bölen ve otobüsün de geçtiği yolun denize bakan kıyısında tatil siteleri var. Burada kocaman yazılarla
Bölgeye gelmeden önce Kadir Has Üniversite'sinin devasa binasını görüyorsunuz. Selimpaşa'yı bölen ve otobüsün de geçtiği yolun denize bakan kıyısında tatil siteleri var. Burada kocaman yazılarla "sahilimiz halka ücretsiz olarak açıktır" diye belirtilmiş.
Yolun diğer kıyısında da insanların yemek yiyecekleri lokantalar, ihtiyaçlarını karşılayabiecekleri market ve fırınlar bulunuyor. Burada insanlar tarım ve balıkçılıkla geçiniyorlar.
Yolun diğer kıyısında da insanların yemek yiyecekleri lokantalar, ihtiyaçlarını karşılayabiecekleri market ve fırınlar bulunuyor. Burada insanlar tarım ve balıkçılıkla geçiniyorlar.
Sessiz sakin bir yerleşim yeri havası yayan beldede yapılar az katlı, sokak aralarına doğru yollar geniş.
Sessiz sakin bir yerleşim yeri havası yayan beldede yapılar az katlı, sokak aralarına doğru yollar geniş.
Her sokak arasından deniz görülüyor. Keskin bir mavi gözünüze çarpıyor.
Her sokak arasından deniz görülüyor. Keskin bir mavi gözünüze çarpıyor.
Sokak aralarında denizin iyot kokusu. Lodosta ayrı, meltem rüzgarında ayrı.
Sokak aralarında denizin iyot kokusu. Lodosta ayrı, meltem rüzgarında ayrı.
Tepede bir güneş, sanki dünyanın her yerinden daha büyükmüş gibi tüm beldeyi kapatıyor.  Gölgeliklerin altında dahi hissedilen bir acı sıcak. Tam o noktada 50 yıllık bir Roma dondurmacısı imdata yetişiyor ve topu 2 liraya çok lezzetli kocaman dondurma ile serinliyorsunuz.
Tepede bir güneş, sanki dünyanın her yerinden daha büyükmüş gibi tüm beldeyi kapatıyor. Gölgeliklerin altında dahi hissedilen bir acı sıcak. Tam o noktada 50 yıllık bir Roma dondurmacısı imdata yetişiyor ve topu 2 liraya çok lezzetli kocaman dondurma ile serinliyorsunuz.
İnsanları güler yüzlü. Sakin.
İnsanları güler yüzlü. Sakin.
Beldenin yazlıkçıların olduğu yere değil de yerlilerinin yaşadığı yöne doğru yürüdüğünüzde bir kent merkezi göze çarpıyor. Lokantalar, cami, okul binaları...
Beldenin yazlıkçıların olduğu yere değil de yerlilerinin yaşadığı yöne doğru yürüdüğünüzde bir kent merkezi göze çarpıyor. Lokantalar, cami, okul binaları...
Buraya kadar her şey çok güzel, olması gerektiği gibi ve belki de sıradan.
Buraya kadar her şey çok güzel, olması gerektiği gibi ve belki de sıradan.
Buradan sonra girilen sokaklar işte insanı şaşırtan orası.
Buradan sonra girilen sokaklar işte insanı şaşırtan orası.
Fenerbahçe Üniversitesi'nin kuleli binasının olduğu yerde eski mahalle başlıyor. Eski Foça gibi. 19'uncu yüzyılda yaşamış Selim Paşa tarafından yaptırılan çeşme ve aslında etrafında eski bir su sarnıcı olduğu söyleniyor.
Fenerbahçe Üniversitesi'nin kuleli binasının olduğu yerde eski mahalle başlıyor. Eski Foça gibi. 19'uncu yüzyılda yaşamış Selim Paşa tarafından yaptırılan çeşme ve aslında etrafında eski bir su sarnıcı olduğu söyleniyor.
Binaların bazıları metruk, kaderine terk edilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş. Ama hiç biri tinercilere teslim olmamış. Bu halleri ile bile çok temiz ve görkemliler.
Binaların bazıları metruk, kaderine terk edilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş. Ama hiç biri tinercilere teslim olmamış. Bu halleri ile bile çok temiz ve görkemliler.
Bazıları eski ama korunmuş, hala içinde yaşayan hanımefendi ve beyefendilere konutluk ediyorlar.
Bazıları eski ama korunmuş, hala içinde yaşayan hanımefendi ve beyefendilere konutluk ediyorlar.
Beyaz, kahverengi ve mavi renklerin hakimiyeti göze çarpıyor.
Beyaz, kahverengi ve mavi renklerin hakimiyeti göze çarpıyor.
Sanki Ege'deyiz ve burası Bodrum. Yok yok burada daha başka bir hava var. Tamam yine Ege'deyiz ama burası Yunanistan'ın daha çok Rodos'u gibi. Yani o hava esiyor. Sonradan burasının Cumhuriyet kurulmadan önce bir Rum kasabası olduğunu öğreniyorum. Yunanca adının
Sanki Ege'deyiz ve burası Bodrum. Yok yok burada daha başka bir hava var. Tamam yine Ege'deyiz ama burası Yunanistan'ın daha çok Rodos'u gibi. Yani o hava esiyor. Sonradan burasının Cumhuriyet kurulmadan önce bir Rum kasabası olduğunu öğreniyorum. Yunanca adının "Epivates" olduğunu da. İlk yerleşim yeri olmasının hikayesi, mübadele döneminde Selanik'ten göçen Türklerin gelmesi ile başlıyor.
Kent merkezinden uzaklaştıkça yeşillikler, ağaçlar ve çiçeklerin saltanatı başlıyor.
Kent merkezinden uzaklaştıkça yeşillikler, ağaçlar ve çiçeklerin saltanatı başlıyor.
Uzun, upuzun bir sahil şeridi. Geniş çok geniş bir kumsal. Üzerinde insanlar ve çocuklar. Sesleri boşlukta yankılanıyor.
Uzun, upuzun bir sahil şeridi. Geniş çok geniş bir kumsal. Üzerinde insanlar ve çocuklar. Sesleri boşlukta yankılanıyor.
Eski mahallede dolaştıkça yollar yokuşlaşıyor, sokaklar darlaşıyor.
Eski mahallede dolaştıkça yollar yokuşlaşıyor, sokaklar darlaşıyor.
Buralarda insanlar kaç yüzyıldır içice yaşıyor olmalı. Sıcağı ne kadar keskinse soğuğu da öyle olmalı.
Buralarda insanlar kaç yüzyıldır içice yaşıyor olmalı. Sıcağı ne kadar keskinse soğuğu da öyle olmalı.
Burada da her sokaktaki aynı sonla karşılaşıyoruz. Her sokak mutlaka maviye açılıyor.
Burada da her sokaktaki aynı sonla karşılaşıyoruz. Her sokak mutlaka maviye açılıyor.
Evler burada evlerin boyları daha da alçalıyor.
Evler burada evlerin boyları daha da alçalıyor.
Ara sokaklarda hep bir kavis var. Sanki yağmur yağınca ya da kar onu evlere zarar vermeden akıtmak için kıvrımlı yapmışlar ya da bütün evler güneş alsın diye ya da birbirlerinin evine hakim olmak için.
Ara sokaklarda hep bir kavis var. Sanki yağmur yağınca ya da kar onu evlere zarar vermeden akıtmak için kıvrımlı yapmışlar ya da bütün evler güneş alsın diye ya da birbirlerinin evine hakim olmak için.
Gökyüzünün mavisi ile denizin laciverdi buluşuyor ve istisnasız her duvarda ay yıldızlı bir Türk bayrağı salınıyor.
Gökyüzünün mavisi ile denizin laciverdi buluşuyor ve istisnasız her duvarda ay yıldızlı bir Türk bayrağı salınıyor.
Burada da duvara yazı yazma kültürü var. En naifinden.
Burada da duvara yazı yazma kültürü var. En naifinden.
Tarım kentinde dolaşırken kapının önünde park etmiş bir traktör, insana hiç de yabancı gelmiyor.
Tarım kentinde dolaşırken kapının önünde park etmiş bir traktör, insana hiç de yabancı gelmiyor.
Sahile yakın evlerin pencereleri Foça ya da Akçay evlerinde olduğu gibi çift aşamalı korunmuş. Ama burada onlarda olduğu gibi ahşap malzemeden değil metalden yararlanılmış. Kışları daha çetin geçtiğini buradan da tahmin edebiliyorsun.
Sahile yakın evlerin pencereleri Foça ya da Akçay evlerinde olduğu gibi çift aşamalı korunmuş. Ama burada onlarda olduğu gibi ahşap malzemeden değil metalden yararlanılmış. Kışları daha çetin geçtiğini buradan da tahmin edebiliyorsun.
En tepedeki denize nazır üç katlı ahşap evin yıkık hali ve bir kaza olmasın diye alınan kafes önlemler göze çarpıyor. Kim bilir orada kaç aile yaşadı. Kaç çocuk o tepede top oynarken aşağıya düşmesin diye annesi tarafından yüz kez peşinden koşuldu. İnsanın aklından bu evi alıp, onarmak ve yaşanmışlıkları geri getirmek geçiyor.
En tepedeki denize nazır üç katlı ahşap evin yıkık hali ve bir kaza olmasın diye alınan kafes önlemler göze çarpıyor. Kim bilir orada kaç aile yaşadı. Kaç çocuk o tepede top oynarken aşağıya düşmesin diye annesi tarafından yüz kez peşinden koşuldu. İnsanın aklından bu evi alıp, onarmak ve yaşanmışlıkları geri getirmek geçiyor.
Tam köşede mahallelinin gelip oturduğu sohbet ettiği bir köşe var. İşte buranın ne kadar özel bir yer olduğunun bir başka kanıtı.
Tam köşede mahallelinin gelip oturduğu sohbet ettiği bir köşe var. İşte buranın ne kadar özel bir yer olduğunun bir başka kanıtı.
Ya bu sembol. Burada eskiden yaşayan ve genç yaşta geçirdiği trafik kazası ile felç olan Erol Aygören'in anısına dikilmiş. Beşiktaşlı olmasına vurgu yapılarak hatırası yad ediliyor. Aygören, askerden izinli geldiği bir sırada, yine bir askerin uğurlama töreninde kullandığı traktörden düşerek felç oluyor.  Çok sevdiği askerliği böylelikle yarım kalan Erol Bey, artık o kazadan sonra, beldeden her asker uğurlamasında yanına gelinerek, eli öpülen ve
Ya bu sembol. Burada eskiden yaşayan ve genç yaşta geçirdiği trafik kazası ile felç olan Erol Aygören'in anısına dikilmiş. Beşiktaşlı olmasına vurgu yapılarak hatırası yad ediliyor. Aygören, askerden izinli geldiği bir sırada, yine bir askerin uğurlama töreninde kullandığı traktörden düşerek felç oluyor. Çok sevdiği askerliği böylelikle yarım kalan Erol Bey, artık o kazadan sonra, beldeden her asker uğurlamasında yanına gelinerek, eli öpülen ve "hoşça kal" denilen bir isim oluyor. Bu durum Aygören'in vefatına kadar devam ediyor.
Yine sokak araları.
Yine sokak araları.
Yine eski evlerin yıkık ama cazip halleri.
Yine eski evlerin yıkık ama cazip halleri.
Kurtarılmayı bekleyen esirler gibi binaların pencerelerinin eşsiz manzarasından bakmak isteği.
Kurtarılmayı bekleyen esirler gibi binaların pencerelerinin eşsiz manzarasından bakmak isteği.
Gerçekten de burada kendinizi farklı hissediyorsunuz.
Gerçekten de burada kendinizi farklı hissediyorsunuz.
Mesela bu amcayı hiç tanıyordum. Yanına oturuyorum.
Mesela bu amcayı hiç tanıyordum. Yanına oturuyorum. "Güzel burası değil mi?" diyor. "Güzel" diyorum. "Birlikte fotoğraf çektirelim." diyorum. "Olur" diyor. Yanaşıyorum. Sonra omuzuna elimi koyuyorum. Sonra başımı omuzuna yaslıyorum. Hiç yabancılamıyor. Sonra fotoğrafı gösteriyorum. Gülümsüyor. Bu bende de olsun diyor. Telefon numarasını istiyorum. Cebinden eski tip bir telefon çıkarıyor. Ama buna gönderilmez ki diyorum. Çaresiz elini öpüp, oradan ayrılıyorum. Arkamızdan "Siz ne güzel insanlarsınız." diye sesleniyor. Halbuki güzel olan onun baba omuzu ve Bigados'un insanı mutlu eden havası.