Lonca’dan KOBİ’ye uzanan öyküde ekonominin tarihsel gelişimi var

Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler yani KOBİ’ler, büyüme ile bölgesel ve yerel kalkınmanın yanı sıra, istihdama sağladıkları katkılarla, 21. yüzyıl Türkiyesi’nde ekonominin bel kemiği konumuna geldi. KOBİ'lerin gelişmesinin temellerinde ise 'Ahilik' geleneği var.
Lonca’dan KOBİ’ye uzanan öyküde ekonominin tarihsel gelişimi var

Anadolu’da son yıllarda görülen atılımın gerisinde KOBİ’ler yer alıyor. OECD ülkelerindeki işletmelerin yüzde 95’inden fazlasını KOBİ’ler oluşturuyor, istihdamın ise yüzde 60-70’ini sağlıyor. Küreselleşme ve teknolojik değişim, pek çok ekonomik faaliyette ölçek ekonomisinin önemini azaltırken, KOBİ’lerin potansiyel katkılarını güçlendiriyor. Buna karşılık KOBİ’lerin, başta finansman eksikliği olmak üzere, teknoloji kullanımı, yönetim, üretkenlik gibi birçok alandaki sorunları var.


Oysa tarihsel derinlikleriyle KOBİ’lerin Türkiye’de ayrı bir konumu bulunuyor. KOBİ’lerin kurumsal geçmişi Ahiliğe, fütüvvetnamelere, loncalara kadar uzanıyor. Türkiye’nin dünü ister gezici olsun, -ister çarşıda ya da mahallede dükkan açmış olsun- esnaf, sanatkar, küçük ve orta ölçekte tacirin ağırlığını koyduğu bir ekonomik yapıdan güç alıyor. Sınırlı sermayesi ile birlikte bedensel performansa dayanan, çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren meslek erbabı, bugünün KOBİ’lerinin dünkü imgeleri.

İSTANBUL'DA ESNAFIN AYAK İZLERİ

İstanbul’da esnafla ilgili işler, kadılıklar, ihtisap ağalıkları ve son olarak da şehremaneti tarafından yürütüldü. Osmanlı’da, kısmen İslam dininin vecibeleri gereği, töre ve usullere uyularak bir sanatın yürütülmesinde belirli koşulların yerine getirilmesini öngören ve herhangi bir sanat kolunda yerleşen usuller, gizli kalması gereken sırlar ve o sanata girmek için geçirilmesi zorunlu görülen sınav ve formaliteler fütüvvetnamelerle  saptanıyordü. Esnaflığın bir tarikat şeklinde kabul edilmesinden dolayı da esnaf kuruluşları fütüvvet tarikatı olarak adlandırıldı. Fütüvvet tarikatına göre, çırak bir sanat kolunda yıllarca yetiştirilerek kalfa ve usta sınıfına geçiyor, bağımsız surette dükkan açması ise belirli bir törene tabii kılınıyordu.

USTALIK TÖRENİNDEKİ AYRINTILAR 

Bu törene göre her esnafın kendi sanat ya da meslek kolunda ilk defa çalışan “pirine” inanması, gireceği sanat koluna kabulü için “peştamal” kuşanması, kabul olunduğu sanat kolundan çırak çıkarılması, sanata layık ve işinde namuslu görüldüğü takdirde tarikata dahil olması, çırak olarak girdiği sanatta yıllarca çalıştıktan sonra kalfalığa ve nihayet ustalığa layık görülmesi ve tebrik anlamında olmak üzere de “helva pişirme” töreninin yapılması gerekiyordu. Önceleri esnafın başında, yönetici olarak şeyh, nakip ve duacılar bulunuyordu. Zamanla zaviye niteliğindeki bu kuruluşların yerini loncalar aldı.


 LONCALAR SADECE MESLEK ÖRGÜTÜ DEĞİLDİ

Loncalar, kıt kaynakların üretimde en adil biçimde kullanılmasını sağladı. Din ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün esnafa açık olan loncalarda, yönetici olarak kethüdalar ile yiğitbaşlar vardı. Kethüdalar, esnafın işlerine bakmak üzere yönetim tarafından atanan, esnafın içinden seçilen ve kadı tarafından memuriyeti onaylanan yarı resmi memurlardı. Öte yandan kethüda ile esnaf arasındaki ilişkiyi, yine esnafın ileri gelenlerinden seçilen yiğitbaşı sağlardı. Esnafın bifiil çalışanlarına “efrad-ı amile” denirdi. Efrad-ı amile üstat, usta, kalfa, çırak ve yamak şeklinde sınıflandırıldı. Her kademeden bir üste geçiş, yıllarca çalışarak birikim elde etmeye bağlandı. Ustalığa kabul edilen kişinin dükkan açabilmesi için boş bir “gedik” bulması gerekiyordu. Böylece bir sanat kolunda faaliyette bulunabilmek ya da ticarete atılabilmek için bir dizi engelin aşılması gerekti. Şahsın istediği sanat ve ticarete girip dilediği yerde dükkan açabilmesi de sınırlamalara tabiiydi. Bu uygulamaya ise “gedik usulü” deniyordu.

19'UNCU YÜZYILDA HERŞEY DEĞİŞMEYE BAŞLIYOR

19'uncu yüzyıl, Osmanlı’da yapıların dönüşüme uğradığı bir dönem. Osmanlı ekonomisinin Batı ile bütünleşme sürecine girişi, pazar göstergelerini belirginleştirdi, ülkeyi parasallaştırtı, Lonca ve gedik benzeri, sınırlayıcı sayılabilecek geleneksel örgüt yapıları dönüşüme uğradı. Sanayi devrimi Osmanlı’yı da kısa sürede etkisi altına aldı. Osmanlı, dünya ekonomisi ile bütünleşme sürecine girdi. Usta-kalfa-çıraktan oluşan dikey üretim ve hizmet birimleri giderek başkalaştı. Geleneksel yapıların uzantılarını da içeren kimi kez sendikal nitelikteki “geçiş” örgütlerinin doğuşuna neden oldu. Bu nedenle korporatif dikey örgüt yapısıyla sendikal yatay örgüt yapısı bir süre iç içe varlıklarını sürdürdü. Usta-kalfa-çırak bütünselliği, işçi-işveren ayrışmasının kristalleşmesine gölge düşürdü. Yed-i vahid diye bilinen tekel anlayışı kalktı; ticaret ve zanaat giderek serbestleşti.

KAYNAKLARDA ESKİ MESLEK GRUPLARININ SAYILARI

Osman Nuri, Mecelle-i Umur-ı Belediye adlı eserinde, 20. yüzyılın ilk yıllarında “esami-i esnaf” başlığı altında, kethüdaları olan 285 esnaf grubunu sayar. Başka bir kaynak, 1924 Salnamesi, 19'uncu yüzyıl sonu için bu ekonomisinin gerektirdiği iş koşulları, zamanla geçmişin geleneksel uğraşlarına ekledi. “İstanbul ve Galata otellerine mensup müşteri celbi için veyahut tercüman sıfatıyla istihdam kılınan ve emanetçilik yapan esnaf”, “tramvay arabacısı ve seyisi ve kılavuzu esnafı”, “vapur kahveci esnafı” başkalaşan İstanbul’un yeni meslek kesimleri.

 LONCALAR PAZARLARA DÖNÜŞÜYOR

1908 Devrimi’nin ertesinde, ticari sınırlayıcı yöntemlerin bir parçası olan loncalar ve esnaf kethüdalıkları kaldırılarak 1910 tarihli Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi uyarınca meslek örgütleri kuruldu. Kısıtlayıcı, sınırlayıcı ve denetleyici geleneksel “lonca” yapılarının yerine, küçük meta üretimine açılan “Pazar” la bütünleşmesi sağlanan “zanaat” birimleri ortaya çıktı. Bu cemiyetleri belediyeler yakından denetledi. 1915’te mevzuatta değişikliğe gidilerek Şehremaneti her cemiyete birer “katib-i mes’ul” tayin etti. Esnaf cemiyetleri mevzuatı tüm çalışanları kapsadı. İşçi ve amele statüsündeki her Osmanlı, bu mevzuatın hükümlerine tabi oldu. Mevzuat aynı zamanda sendika kurmayı yasakladı.

 SENDİKALAŞMA BAŞLIYOR

1908’den sonra İstanbul’da gözlenen sendikal gelişmelerde, lonca geleneğinden kaynaklanan “zanaat” zihniyeti uzun zaman etkinliğini sürdürdü. Bu yönüyle Türkiye’de işçi kesiminin örgütlenişi, Batı normlarından farklı unsurlar taşıdı. Çoğu kez esnaf örgütü bünyesinde her türlü çalışana yer verildi. Bir başka deyişle Türkiye’de esnaf örgütleri, sendikal gelişmeleri de bağrında yaşattı. Sanayileşme sürecine girmeksizin Batı ile bütünleşme, özellikle hizmet sektörlerinde yoğunlaşan işgücü birikimine neden oldu. Bu kesimlerde eskiden beri var olan lonca geleneği çözülmeye yüz tuttu. Loncaların dikey örgütlenme ya da usta-kalfa-çırak ilişkisi gücünü yitirdi. Ancak emek kesimi içinde oluşan yatay örgütlenme, geçmiş örgütsel yapının birçok değerini yeni yapıya yansıdı. Bu nedenle birçok “erken” işçi örgütünde “fütüvvet” ilkelerinden esinlenilen değerlere yer aldı.

 ESNAF CEMİYETLERİ DOĞUYOR

Yakın tarihimizde, tarım dışı sektörlerde bu tür geçişime sık sık rastlanır. Nitekim birçok işçi örgütü, 1909 Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi uyarınca kuruldu. 1910-1915 yılları arasında mesleki örgütlenme anlayışı uyarınca kısmen sendikalist bir açılımla kurulan esnaf cemiyetlerinin adı ve kuruluş tarihleri, Osmanlı Türkiyesi’nde esnaf, sanatkar, küçük ve orta ölçekteki üreticiler hakkında genel bir bilgi veriyor:

İLK KURULAN ESNAF VE SANATKAR ODALARI

Turşucu Esnafı Cemiyeti (14 Mayıs 1910), Ekmekçi Esnafı Amele Cemiyeti (19 Mayıs 1910), Kantar İmalci Esnafı Cemiyeti ( 9 Haziran 1910), Simitçi ve Ekmekçi ve Börekçi ve Kurabiyeci ve Kadayıfçı Esnafı Cemiyeti (16 Haziran 1910), Bedesten-i Atik Esnafı Cemiyeti (4 Aralık 1910), Lağımcı ve Kuyucu ve Ocak Süpürücü Esnafı Cemiyeti (2 Ocak 1911), Uzun Çarşı Esnafı Cemiyeti (7 Ocak 1911), Araba İmalci Esnafı Cemiyeti (29 Ocak 1911), Kereste Merkepçi Esnafı Cemiyeti (30 Ocak 1911), Kahve Değirmenci Esnafı Cemiyeti (15 Şubat 1911), Markaysa Deniz Amelesi Cemiyeti (23 Şubat 1911), Kaba Sepetçi Esnafı Cemiyeti (4 Mart 1911), Binek ve Yük Arabacı Esnafı Cemiyeti (11 Nisan 1911), Celep Esnafı Cemiyeti (13 Nisan 1911), Saka Esnafı Cemiyeti (24 Nisan 1911), Havyarcı Esnafı Cemiyeti ( 24 Nisan 1911), Saatçi Esnafı Cemiyeti (1 Mayıs 1911), Toptancı Sığır Kasap Esnafı Cemiyeti (18 Temmuz 1911), Bahçıvan ve Çiçekçi Esnafı Cemiyeti ( 26 Ağustos 1911), Hamal Esnafı Cemiyeti (30 Ağustos 1911), Ekmekçi Esnafı Cemiyeti (2 Eylül 1911), Kasap Esnafı Cemiyeti (9 Eylül 1911), Taze Balık Satıcısı Esnafı Cemiyeti (22 Ekim 1911), Tahin Helvacı Esnafı Cemiyeti (31 Ocak 1912), Mest Dikici Esnafı Cemiyeti (18 Mart 1912), İpçi Esnafı Cemiyeti (8 Nisan 1912), Kaldırımcı Esnafı Cemiyeti (13 Nisan 1912), Hamamcı Esnafı Cemiyeti (1 Mayıs 1912), Peynirci Esnafı Cemiyeti (11 Haziran 1912), Nalbant Esnafı Cemiyeti (18 Haziran 1912), Kuyumcu Esnafı Cemiyeti (26 Haziran 1912), Osmanlı Terziler Cemiyet-i İttihadiyesi (30 Haziran 1913), Deniz Sandalcı Esnafı Cemiyeti (9 Temmuz 1912), Mavuna ve Salapuryacı Esnafı Cemiyeti (27 Kasım 1913), Sigara Kağıtçı ESNAFI Cemiyeti (2 Ocak 1914), İnekçi ve Sütçü Esnafı Cemiyeti (4 Şubat 1914), Haliç Piyade Kayık ve Sandalcılar Esnafı Cemiyeti (18 Mart 1914), Leblebici Esnafı Cemiyeti (2 Nisan 1914), Muhallebici Esnafı Cemiyeti (19 Mayıs 1914), Şekerci Esnafı Cemiyeti (27 Mayıs 1914), Bakkal Esnafı Cemiyeti ( 18 Temmuz 1914), Kıraathaneci ve Kahveci Esnafı Cemiyeti (24 Ekim 1914), Yufkacı ve Kadayıfçı Esnafı Cemiyeti (18 Temmuz 1914), Manifaturacı ve Tuhafiyeci Cemiyeti (27 Ekim 1914), Terzi Esnafı Cemiyeti (5 Kasım 1914), Şerbetçiler Esnafı Cemiyeti (6 Aralık 1914), Otelciler Cemiyeti  (23 Ocak 1915), Çulha Esnafı Cemiyeti (11 Mayıs 1915)

OSMANLI'DAN CUMHURİYETE ESNAF VE SANATKARLAR

Birinci Dünya Savaşı yılları, esnafın ülke ekonomisine değişik şekillerde katkıda bulunduğu bir dönem. Birçok “milli” anonim şirket, esnaf ve sanatkarların desteğiyle ortaya çıkmış. Pay senedi alarak girişimci ruhu gündeme getiren, aynı zamanda küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin oluşumuna katkı sağlayan esnaf ve sanatkar, Türkiye’de “milli iktisad” diye bilinen bir dönemi başlattı. Mütareke yıllarında var olan cemiyetlere yenileri eklendi. Bu cemiyetlerden bir kısmı çalışanlar için sosyal güvence sağladı, bir tür yardım sandığı işlevi gördü. Türkiye sanayileşinceye dek, esnaf ile işçi ya da amele arasında ayırım yapmak güç oldu. Çalışanlar esnaf örgütlerinde yer aldı.

ARTIK AHİLİK TEŞKİLATI DEĞİL ESNAF CEMİYETİ

Cumhuriyet’in ilanına kadar İstanbul’da kurulan ve “esnaf cemiyeti” olarak adlandırılan dernekler;

Meyve, Kabzımal Esnafı Cemiyeti ( 2 Mart 1919), Çarşı-yı Kebir Döşemeci ve Yorgancı Esnafı Cemiyeti( 23 Şubat 1919), Demirciler Esnafı Cemiyeti (27 Şubat 1919), Tespihçi,Kehribarcı, Parmaklıkçı ve Ağızlıkçı Esnafı Cemiyeti (29 Mayıs 1919), Seyyar Bıçakçı Esnafı Cemiyeti (23 Eylül 1919), Debbağhaneler  Amele İntibah Cemiyeti (20 Ekim 1919), Tüccar Terziler Esnafı Cemiyeti (20 Ekim 1919), Yazmacılar Esnafı Cemiyeti (29 Kasım 1919), İttihad-ı Efkar Şekerci Ameleleri Cemiyeti (29 Kasım 1919), Yumurta Tüccar Esnafı Cemiyeti ( 20 Aralık 1919), Salcı Esnafı Cemiyeti (17 Şubat 1920), Mahrukat Esnafı Cemiyeti (31 Mayıs 1920), Deniz Maden Kömür Amelesi Cemiyeti (13 Haziran 1920), Otomobil Şoför ve İşçileri Esnafı Cemiyeti (9 Aralık 1920), Bakkal Esnaf Kalfa ve Çıraklar Cemiyeti (18 Aralık 1920), Ayakkabıcı Esnafı Cemiyeti (14 Nisan 1921), Tuğla İmalci Esnafı Cemiyeti (30 Mayıs 1921), İnekçi ve Mandacı Süt Müstahsilleri Cemiyeti (10 Ağustos 1921), Perükar Esnafı Cemiyeti (26 Aralık 1921), Osmanlı Sazende ve Hanende Teali ve Teavün Cemiyeti (21 Aralık 1921), Tütüncü Esnafı Cemiyeti (29 Aralık 1921), At Cambazı Esnafı Cemiyeti (8 Mart 1922), Kutucu ve Tezgahçı Esnafı Cemiyeti (18 Haziran 1922), Mutaf Esnafı Cemiyeti (6 Temmuz 1922), İnşaat ve Tarık Irgat, Rençperler ve Amele Cemiyeti (10 Ocak 1923), Deniz Motorcuları Esnafı Cemiyeti (14 Şubat 1923), Menba Suları Esnafı Cemiyeti (15 Mart 1923), Dokumacı Esnafı Cemiyeti (8 Ağustos 1923), Tarakçı ve Kaşıkçılar Esnafı Cemiyeti (20 Ağustos 1923), Kireççi ve Horasancı Esnafı Cemiyeti (23 Ağustos 1923), Parmaklıkçı, Hurdekar ve Tornacı Esnafı Cemiyeti (17 Eylül 1923), İnşaat Usta ve Kalfaları Cemiyeti (20 Eylül 1923), Tiftik ve Yapağı ve Deri Amelesi Esnafı Cemiyeti (3 Ekim 1923).

SENDİKAL GÖRÜNÜMLÜ ESNAF CEMİYETLERİ

Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında kurulan sendikal görünümlü esnaf cemiyetleri:

Rehber ve Tercümanlar Cemiyeti (27 Aralık 1923), Sefain-i Ticariye Gemici ve Ateşçiler Esnafı Cemiyeti (27 Ocak 1924), İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Deniz İşçileri Cemiyeti (3 Mart 1924), Gazoz Amilleri Cemiyeti (12 Temmuz 1924), Çorap ve Fanila Mensucatı Sanatkaranı Cemiyeti (7 Temmuz 1924), Sefain-i Ticariye Doklar Rampa ve Boyacılar Cemiyeti (25 Aralık 1924), Lokantacılar Cemiyeti (7 Mart 1925), Müvaridat ve Mürasilat-ı Bahriye Mütehahitleri ve Emval-i Tüccariye Yazıcı ve Aktarmacıları Esnafı Cemiyeti (20 Haziran 1925)

ESNAFIN ARTIK BİR KANUNU VAR

1925 yılında çıkarılan Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu’yla, örgütlenme zorunluluğu getirilerek esnaf ve dükkanı bulunan sanatkar ile küçük tacirin, Ticaret ve Sanayi Odaları tarafından ticaret siciline kaydedilmesi zorunluluğu kondu. Esnaf, “dükkanı bulunan sanatkar” ve “küçük tacir” olmak üzere ayırıma tabi tutuldu. İstanbul’da Esnaf Teşekkülleri Murakabe Heyeti’nin girişimleriyle Ticaret Odası’na 30 bin’in üzerinde esnaf kaydedildi. Bu arada daha önce Şehremaneti’ne ve belediyelere verilmiş olan görev ve yetkiler, Ticaret Vekaleti’ne ve ticaret Odalarına bağlandı. Ticaret Vekaleti teftiş ve denetimine bağlı olan odalar ise Vekalet ile Mıntıka Ticaret ve İktisat Müdürlüklerinden alınan emir ve talimatlar uyarınca işlerini yürüttü.

"KÜÇÜK SANATKAR" DEYİMİ DOĞUYOR

Yine 1925’te yürürlüğe giren Ticaret ve Sanayi Odaları Nizamnamesi’nde, “dükkanı bulunan sanatkar” deyimi “küçük sanatkar” olarak belirlendi. 1926 tarihli Türk Ticaret Kanunu ile tacir niteliğinin gerektirdiği bazı yükümlülüklerden küçük ticaret erbabını dışlamak için, “tacir” ve “küçük tacir” ayırımı yapıldı. 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu ile de “küçük sanayi” tabiri kullanılarak “küçük sanatkar” sanayi erbabından farklı bir konumda ele alındı. Böylece 1925 mevzuatında kullanılan “esnaf” tabirinin, “küçük tacir” ile “küçük sanatkar”ı kapsadığın belirlendi.

CEMİYETLER DERNEK ADI İLE ANILMAYA BAŞLIYOR

1964 tarihli Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanunu ile yeni bir düzenlemeye gidildi. Esnaf ve sanatkarların mesleki örgütleri, yalnız esnaf topluluğunu değil aynı zamanda küçük sanatkarları da kapsayacak şekilde, Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Dernekleri olarak adlandırıldı. Esnaf ve küçük sanatkarlar derneklerine kamu kurumu niteliği verildi. Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla sanayileşmesi ve 60’lı yıllarda planlı ekonomiye geçiş, ülkede ölçekleri büyüttü, bugün KOBİ diye nitelenen küçük ve orta büyüklükteki işletmelere gelindi.

 KOBİ'LER KALKINMASININ DİNAMOSU

Günümüzün Türkiyesi’nde KOBİ’lerin istihdam, üretim ve ihracat açısından vazgeçilmez bir konumu bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Japonya’da başlayan hızlı ekonomik kalkınma hareketinde KOBİ’ler motor işlevi gördü. 70’li yıllarda başlayan ve dünya ekonomisinin durağanlaştığı evrede, ABD’nin bu durumdan en az etkilenişinin nedenlerinden biri, ticaret ve sanayide küçük ve orta büyüklükteki işletmelere verdiği önemdi. Kriz ortamından kolaylıkla sıyrılabilmeleri, birçok büyük işletme için uyarıcı oldu. 1988’den itibaren ABD’deki büyük ölçekli firmaların yaklaşık üçte birene varan oranda küçüldüğü bir gerçek. 1960’ların sonlarına kadar süregelen büyük şirket kurma eğilimi, yerini küçük işletmelere bıraktı.