Eskiden başka kente ticarete gidenden 'ayakbastı' parası alınıyordu

Eskiden sadece ülkelerarasında değil şehirlerarasında da yolculuklar izine tabiydi. Genelde de yolculuklar zor ve tehlikeliydi.
Eskiden başka kente ticarete gidenden 'ayakbastı' parası alınıyordu

Eski yolculuklar ulaşım araçlarının ilkel olmasından ve yolların bulunmamasından dolayı çok ama pek çok uzun sürer ve can güvenliği olmadan gerçekleştirilirdi.


KERVANSARAYLAR GÜVENLİK İHTİYACINDAN DOĞDU

Türkiye, Balkanlar ve Ortadoğu’daki yolculuk yapanların konaklaması için yapılan pek çok kervansaray, bu konuda başarılı olan Selçuklu ve Osmanlı’nın eseridir. Türklerin Müslüman olmasından sonra İslâm toprakları üzerinde ortaya çıkan kervansaraylar, Selçuklular zamanında en gelişmiş şeklini aldı. Anadolu’daki çeşitli ticaret yolları üzerinde yüze yakın kervansaray yapıldı. Köprüler ve yollar gibi yolculuğu kolay hale getiren yapılar da bu konuda hassasiyeti olan Selçuklu ve Osmanlı’nın armağanıdır. Sadece ülkeler arasında değil, bizde ve dünyada şehirlerarasında da dolaşılması serbest değildi. Çeşitli uygulamalarla denetlenebilir bir şekilde gerçekleştiriliyordu.

HARÇLAR VARDI

Zamanın işadamlarının yani tüccarların ömrü zorunlu olarak yolculuklarla geçiyordu. Ticaret harçları devletlerin temel gelirlerinden olduğu için yolların güvenliği önemliydi.

Ticari yolculukların da çeşitli ödenekleri vardı. Şehirde satmak üzere küçükbaş sürüleriyle yolculuk yapanlar, geçtikleri şehirlerde hayvanları için toprak bastı vergisi öderlerdi.


ESİR DÜŞÜLMESİ AN MESELESİYDİ

19’uncu yüzyıla kadar uzun mesafeli yolculuklar o kadar tehlikeliydi ki Akdeniz’de korsanların, eşkıyaların eline geçilmesi an meselesiydi.

3.  Murad’ın hasekisi ve 3. Mehmed’in validesi Safiye Sultan’ın 1560’lı yıllarda Akdeniz’de korsanlar tarafından kaçırılmış zengin Venedikli bir ailenin kızı olduğu söylenir. İstanbul’da esir pazarına getirilmiş, güzelliğiyle dikkat çekerek buradan saraya alınmıştı.

Safiye Sultan, saraya giderek döneminde nispeten daha iyi bir hayat sayılabilecek kaderine “merhaba” demişti. Ya diğerler esirler…

Osmanlı’da büyük kentlerde esir pazarları vardı. Osmanlı’da efendileri esirlerini korur, hastalandıklarında iyileştirir ve böylelikle diğer devletlerden farklılık gösterirlerdi ama tüm dünyada insanlık dışı bu uygulamaya tepkiler giderek çoğaldı. Evliya Çelebi’nin de notlarında anlattığı İstanbul Esir Pazarı 1847 tarihinde kaldırıldı. O tarihten sonra azalarak devam eden bu uygulama 1908’den itibaren de tamamen ortadan kalktı.

KAÇIRILANLAR İÇİN FİDYE İSTENİRDİ

İstanbul’un tarihi semtine adını veren Şeyh Vefa, 1450’lerde hac için gittiği Mekke’den dönerken Akdeniz’de Rodos şövalyelerince rehin alınmıştı. Karamanoğlu İbrahim Bey fidyesini verip onu kurtarmıştı.

Macuncuzade Mustafa Efendi 1597 yılında Kıbrıs’taki görevine giderken Maltalı korsanlara esir düşmüştü. Hatta bu konuda “Malta esirleri” adlı bir kitap vardır. Macuncuzade Mustafa Efendi esir olması ile ilgili şu satırları yazmıştı: “Zevk-u sâdîde selâmet halkı hep handan-i iyd/Ben melamette esir-i Malta’yım giryan-ı iyd.”

Temeşvarlı Osman Ağa 1688’de Lipova’da arkadaşlarıyla birlikte Avusturyalılar tarafından rehin alınmıştı. Temeşvarlı Osman Ağa fidye parasını getirmesi için memleketine geri gönderilmişti. Ama eğer parayı getirecek kişi verilen sürede geri dönmezse rehinelerin canı tehlikede düşüyordu.

DOLAŞILMASI ENGELLENİRDİ

Eskiden devletlerin ana geliri ve asker temini toprağa dayalı olduğu için şehirlerarası yolculuklar dahil farklı bölgelere geçiş yapılması tercih istenmezdi. Bu eylem belirli izinlere bağlıydı.

İZİN BELGELERİ VARDI

Özellikle İstanbul’a “resmi dairede bir işimiz vardı” ya da “akraba ziyareti” yapacağı gibi beyanlarla gelindiğinde genelde yerleşildiği ve geri dönülmediği için bu izin meselesi daha sıkı tutuluyordu. Bu eşsiz güzellikteki şehirde kim kalmak istemezdi ki…

Yola çıkabilmek için geçerli bir neden ve tabii yazılı izin gerekiyordu.

1742 yılında miras davaları için İstanbul’dan Edirne’ye giden Ayişe, Fatıma, Havva ve Hadice hanımlar için geri döndüklerinde karşılarına bir engel çıkmaması için durumu zapta geçirmişlerdi. Evrakta “Ayişe ve kızları Fatıma ve Havva ve kız karındaşı Hadice nam hatunlar... İstanbul’a gelmek murad eylediklerinde mümana’at olunmamak babında hükm-i hümayunum...” yazıyordu.

ŞEHİRLERARASI ÇALIŞMAK KISITLIYDI

Kanunlar da ülke içi dolaşımı zorlaştırıyordu. Bir döneme hakim kurumlardan olan ahilik teşkilatının yöneticisi konumundaki esnaf ve sanatkar loncaları çıkardıkları nizamlarla esnafların farklı şehirlerde çalışmasını kısıtlıyordu.

DÜNYADA DURUM FARKLI DEĞİLDİ

Dünyada da hakim görüş ve aynı nedenlerde engellemeler vardı. Fransa’dan Rusya’dan Japonya’ya kadar ülke içinde seyahat için izin belgeleri, hatta pasaport gerekliydi. Bu uygulama modern zamanlarda Almanya, İtalya ve sonradan dağılan Sovyetler Birliği’nde bile devam etti. 

YAŞASIN GEZEBİLMENİN İHTİMALİ

Günümüzün şartları değişti. Dünya globalleşti. Toprak ve asker kökenlilik yerini farklı değerlere bıraktı. Şimdi şehirlerarası ve ülkelerarası dolaşım tabii ki daha rahat ve güvenli. En önemlisi de serbest… Turizm önemli bir gelir kalemi. Kişisel olarak ne kadar çok yere gidersen o kadar görgülü, iş dünyası ve eğitim açısından da bir o kadar avantajlısın.