ASLI DİDARİ [email protected]
İtalya'nın Rönesans'a hizmet etmiş, Bizans ve Roma İmparatorluklarını yaşamış, ressam, müzisyen, tiyatrocu gibi birçok sanatçı ve mimarın yaşadığı Venedik'teyiz. Yani İtalyanca adı ile "Venezia"da. Burası suların içinde büyülü bir şehir.
Bir kaç hafta önce yağan şiddetli yağışların etkisi ile suya gömülen kentin bu yüzyıl sonndaki akıbeti merak edilirken, biz yaza yazdan çıkarkanki halini sizinle paylaşmak istedik.
VENEDİK İNSANA EKSTRA BİR DUYGU KATIYOR
Seyahate çıkmak fikri bile insanı dinlendirir, mutlu eder. Seyahatte iken ise bu keyif katlanarak daha da artar.
Peki gidilen bazı yerler insana bunların da dışında ekstra pozitif duygular da katar mı? Evet katar. İtalya’nın Venedik kenti de bu yerlerden birisi.
GİTMEK İSTENECEK YERLER LİSTESİNDE ÜST SIRALARDA
Herhalde kendimizi bildik bileli dünyada gezmek istediğimiz yerlerin bir listesini yaparsak; Venedik, üst sıralarda yerini alır.
YOLLARDA ARAÇ YOK
Bir kere burası etrafı denizle çevrili, adalardan oluşan ve içi suyolları ile dolu bir kent.
Şehir, Po ve Piave nehirlerinin deltaları arasına kurulu. Dar sokaklarından araç geçemiyor.
KÖPRÜLÜ YAYA ULAŞIMI HAKİM
İnsanlar gidecekleri yere genelde yürüyorlar ya da denizden kano ve küçük motorlarla ulaşıyorlar.
(Aziz Mark'ın Çan Kulesi)
Bir sokaktan diğerine geçmek için köprüler aşılıyor.
(Kentteki dükkanlarda sergilenen cam objeler çok çekici. El sanatlarının ürünleri olduğu için de bizimkilerle kıyas edilmeyecek derecede pahalı.)
NEMLİ BİR KENTTEYİZ
Suyun üzerinde yükseldiği için şehirde tüm yapılar taştan. Bazılarının sıvası dökülmüş ve altındaki tuğlalar gözüküyor.
Binaların su ile buluştuğu yerleri yosun tutmuş. Her köşe nemli bir görüntü veriyor.
TÜM ŞEHİR AYNI TASARIMCININ ELİNDEN ÇIKMIŞ GİBİ
Bütün binalar, köprüler ve yollar da kendisine özgü bir dokuda inşa edilmiş durumda.
Demir ferforjelerin şekilleri, itina ile örülmüş iğne oyalarını andırıyor.
Tüm şehir, aynı tasarımcının elinden çıkmış gibi örnek bir tarz sergiliyor. Bu güzel görüntü, bazen birbirine benzer yollarda kaybolmalara neden bile olabilir.
SUYUN ÜZERİNDE BİR ŞEHİR
İnsan ilk görüşte, ister istemez bu şehri suyun üzerinde kurmanın, ne kadar zor olduğunu düşünüyor. Sonra da diğer detaylara takılıyor.
Hadi binaları kayaların üzerine diktiler; peki ama alt katlar nasıl oluştu, binalar suya rağmen bunca yıl yıkılmadan nasıl ayakta kaldı gibi düşüncelere kapılmamak elde değil. Bütün bu gizem adacıkların denizle biliştiği yerlerde, binaların boşluk verilmeden inşa edilmesinde yatıyor.
TRENLE İNİLEN YER FARKLI BİR HAVAYA SAHİP
Ben şehre Floransa’dan trenle geldim.
Tren istasyonunda indiğim yer büyükçe, daha yeni bir yapılanmaya sahip ve üzerinde bulunmanın keyif verdiği bir aydınlık bir alandı. Aynı büyük bir alana daha şehrin sonlarında da rastladım. Sanırım bunların özelliği diğer küçük adalardan daha büyük kara parçaları olmalarında saklıydı.
(Rialto Köprüsü)
OTEL ŞEHRİN DİĞER UCUNDAYDI VE BEN YÜRÜYEREK ULAŞTIM
Burada biraz dinlendikten sonra elde bavul, daha önce yer ayırttığım otele doğru yürümeye başladım.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Etrafıma baka baka, merakla, hevesle, insanları seyrederek, suyollarından geçen gondollara şaşırarak ilerledim.
Böylece ilk keşfe o anda böylece başlamış oldum. Sanırım otel Venedik’in öbür ucundaydı. Yani bana kalırsa bir o kadar yürüdüm.
ÖDEMEMİ YAPIP, ODAMA YERLEŞTİM
Otel’e vardıktan sonra artık odamı beğenmeme lüksümün olmadığının farkına vararak, işlemlerimi yaptırdım. İnterneti kullanmak için fazla ödememi de yapıp, odama çıktım.
Tabii ki bavulu bıraktıktan hemen sonra da aşağıya inerek, dolaşmaya başladım.
MÜREKKEB BALIKLI MAKARNA SİPARİŞ VERİYORUM
Fiyatları kapısının dışındaki panoda yazılı olan lokantanın, önündeki bir masalardan birine oturdum.
Orada kendime de sürpriz olacak bir şekilde, mürekkep balıklı makarna söyledim.
GARSON “EMİN MİSİNİZ” DER GİBİ YAPINCA BİRAZ ÇEKİNDİM
Siparişi alan garson bile seçimimi yanlışlıkla yaptığımı zannederek, sonradan bir aksilik yaşanmaması adına dudağının kenarındaki gülümsemeyle, bana siparişimi tekrarlattı. İşte o an dedim ki “Menüde var olmasına var ama garson da tereddüt ettiğine göre demek ki benim yiyeceğim bir şey değil.”
SÖZ AĞIZDAN ÇIKTI BİR KERE
Ama geri adım atmadım. Sonra yemeğim geldi. İçinde deniz ürünleri olan bir makarnaydı. Balık da daha çok kalamar tadındaydı. Sadece rengi koyu lacivertti. Ve yedikçe değdiği her yer renk değiştirdi. Ama sonuçta çok lezzetliydi.
LACİVERT BANA YAKIŞTI SANIRIM
Görüntüm ne kadar enteresandı bilinmez ama seyahate birlikte devam ettiğim tercüman arkadaşım, bu haldeki fotoğrafımı belki yüz kare çekti.
“ÇEKİLİN, GONDOLA BEN DE BİNECEĞİM”
Sonra tercüman arkadaşım ile birlikte gondolların kiralandığı yere doğru yürüdük.
İSTANBUL TRAFİĞİNİN AYNISINI GONDOL TRAFİĞİNDE YAŞADIK
Sıramız gelince, gondola bindik. Keyifli bir yolculuk oldu diyebilirim.
Dar yollardan geçtik, yanımızdan geçen insanlarla selamlaştık, İstanbul trafiğini aratmayacak bir yoğunluk yaşadık.
Hatta gondolu kullanan kişi, ıslıkla şarkı çalarak bize bir hoşluk bile yaşattı.
DAR SUYOLLARI BÜYÜK KANAL’DA SON BULDU
Sonra dar suyolları büyük bir kanalda bilişti ve biz de böylelikle trafikten kurtularak rahatladık.
Buradaki evler daha büyük, görkemli, daha çok katlıydı. Bir kere hepsinin önünde bahçeyi andıran bir boş bulunuyordu. Ve her evin önünde suya çakılı dev tahta kazıklar bulunuyordu.
BU EVLER NASIL İNŞAA EDİLDİ
Yüz yıllar önce buraya, bu evleri kim yaptı? Ev yapımında kullanılan malzemeler buraya nasıl taşındı?
Binaların üzerindeki oymalar, işçilikler, ustalıklar kimin ve hatta hangi sabrın eseriydi.
Sanki bir kayayı ince ince oyarak bir şehir yaratmışlardı. Sonra da yarattıkları şehri suyun içene koymuşlardı. Bu görüntünün başka bir izahı olabilir miydi?
Bu sırada İtalya'da Büyük Kanal üzerinde bulunan dört köprüden biri olan Rialto Köprüsü’nün altından geçtik.
KUTLAMA BİLE YAPTIK
Gezimiz bitti. Geri döndük. Bütün gondolların ilk çıkış yerinin yakınındaki o ünlü İngiliz kafesine girerek bir kutlama yaptık. Çünkü en büyük yeğenim yolda aramış ve büyük bir sevinçle üniversiteyi son sınavı da vererek bitirdiğini müjdelemişti. Eee bu haber kutlanmasaydı da ne yapılsaydı…
VENEDİK’TE PİNEKLEMEK
Sokak aralarında dolaşmak, pastanelerine girip, kurabiyelerden almak, marka gözlükçülerini gezmek, çanta, takı, çakmak, toka, maske gibi ufak tefek hediyelik eşyalar için alışveriş yapmak, köprülerin fotoğraflarını çekmek ve kafelerinde oturmak harikaydı. Şehrin maskeleri dünyaca ünlü. Meraklıları için özenle yapılmış olanlarından hediyelik almak isteyenlenre kadar geniş bir yalpazede kalite ve fiyat aralığındalar.
Şehrin deniz kıyısındaki bölgesi de kendisine özgü bir güzellikte.
Yerler mermer, köprülere çıkan merdivenler mermer. İnsan o aralardan kanalları seyretmek istiyor. Gözü ile gördüğü her yere gitmek ve keşfetmek istiyor.
Büyük kanaldaki yan yana dizili evleri, dünyanın hiç bir yerindeki bir bölgeye benzetmek mümkün değil, yani o kadar güzeller.
KANALLAR ŞEHRİ
Venedik, "Kanallar Şehri" ya da "Sular Şehri" diye de anılıyor.
Dalgaların etkisi ile yıllar içinde oluşan lagün, şehre özellik katıyor. Ancak bu lagün, iklim değişikliği nedeni ile şimdilerde şehir için bir tehdik de oluşturmuyor değil.
2100 YILINA KADAR TAMAMEN SULARIN ALTINDA KALMA TEHLİKESİ VAR
Geçtiğimiz haftalarda Venedik’in su baskınına uğradığını hepimiz gözlemledik. Küresel iklim değişikliği lagün ve su kanallarıyla çevrili yapısı ve zemini nedeni ile Venedik’i tehdit ediyor. Bilim adamları kentin bu yüzyılın sonuna kadar tamamen sular altında kalabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Akdeniz'de son 1000 yılda yaşanan 30 santimetrelik seviye artışının, gelecek 100 yılda, 3 katına kadar çıkabileceğinden söz ediliyor. Tabii insanın gönlü bunların yaşanmasını hiç istemiyor.
BÖLGE VE ÜZERİNDEKİ ESERLER DÜNYA MİRASLARI KAPSAMINDA
Çünkü burası ya da bizim Mardin şehrimiz olsun, öncelikli olarak sınırları içinde yer aldıkları ülkelerin toprakları olarak kabul görüyor ama aslında hepsi birdem tüm dünyanın ortak değerleri. Buradaki tüm eserler UNESCO Dünya Mirasları listesine kayıtlı.
Venedik'te önce Bizans İmparatorluğu'nun sonra da Bizans İmparatorluğu'nun izleri var.
Venedik'te iz bırakan eserlerden birisi de “Ponte dei Sospiri” yani “Ahlar Köprüsü”.
DUCALE SARAYI BÜYÜLÜYOR
Venedik'te bulunan Palazzo Ducale’nin bir kısım da meydana bakıyor. Burası, "Venedik Gotiği" diye adlandırılan bir tarzda yapılmış bir saray. Saray, bir zamanlar Venedik dükalarının köşküymüş. Alt katta bir dizi kemer kullanımı, enteresan matematiği ile insanın hafızasına kazınıyor.
TİCARETİN GÜÇLÜ OLDUĞU BİR ŞEHİR
Venedik, sadece kültür değil aynı zamanda ticari gücü de olan bir kent olarak tarihe damgasını vuruyor. Unutulmamalı ki eskiden Venedik, İtalya'dan bağımsız bir kentti. kendi yönetim şekli, savunma araçları ve ticareti vardı, Hatta ticari haberleri almak ihtiyacından gazetenin ilk anlamda burada ortaya çıktığını biliyoruz.
ŞEHRİN EN BÜYÜK KARA PARÇASINDA MEYDAN VAR
San Marco Meydanı, sularla parçalanmış karaların en büyüğü. Burada yerleştirilmiş sokak lambaları bile çok görkemli.
Meydanın etrafındaki binaların hepsi tarihi özellik taşıyor ve mimarileri harika. Yani bu meydanda bulunmaktan etkilenmemek ve kendinizi özel hissetmemek mümkün değil.
KENTİN SİMGELERİ SAN MARCO MEYDANI’NDA TOPLANIYOR
Bizans mimarisinin eserlerinden San Marco Kilisesi, Aziz Mark'ın Çan Kulesi, Torre dell'Orologion ve Ducale Sarayı gibi kentin önemli simgelerinin hepsi bu meydanda.
GECE İÇİN KIYAFETİMİN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİ ANLIYORUM
Venedik’te çok az kalacaktım ve burada hiç uyuyarak vakit kaybetmeye tahammülüm yoktu. Ama üzerimi değiştirmek için de otele uğramak gerekiyordu.
Hava kararmaya yüz tutmuştu. Akşama daha uygun giyinerek meydana geldiğimizde gündüzki heyecan, koşuşturma gitmiş, yerine başka bir şey gelmişti.
AKŞAM OLUNCA ZAMAN DİLİMİ DEĞİŞTİ
Sanki zaman dilimi değişmişti. Biz artık başka bir yüzyıldaydık. Sabah oradan oraya koşuşturan turist kafileleri nereye gitmişti? Şimdi hareketlerimiz ağır olmalı, hatta belki de daha sessiz konuşmalıydık. Çünkü etraftan aldığımız elektrik bize bunu söylüyordu.
MEYDANDAN GELEN VALS SESLERİ
Meydandaki kafelerde canlı müzik çalıyor, etrafındaki masalarda oturanlar tek tek kavalyelerini dansa kaldırıyorlardı. Hele de çalan o müzikler…
Müzisyenler İtalyan bestecilerin klasik müziklerini seslendirirken, buna saygı duymamak ve hayran olmamak mümkün değildi. İster istemez bizim de modumuz değişmişti. Biz de çalan valslerin ritmine uyduk.
(Mürekkep balıklı makarna yerken ben.)
İtalya'nın diğer kentlerinde olduğu gibi burada da deniz mahsullü makarnalar, leziz pizzalar, dondurmalar, tiramisular, kruvasanlar ve çeşit çeşit kahvelerden vardı. Benim açımdan yemek yemenin hiç dert olmadığı bir iklimdi.
GONDOLLAR BULUNDUĞU YERE KEYİF KATIYOR
Meydanın önünde de gondollar var ve görsel olarak bakmak bile insana keyif veriyor.
SİGARA SATIŞINI SINIRLAYAN UYGULAMA
Orada belirli bir saatten sonra sigara satılmadığını öğrendik. Aslında çok da geç olmayan bu saat sınırlamasının nasıl aşıldığını sorduğumuzda, sadece belirli yaştaki kişilere bir kart verildiğini ve o kartla sigara kulübelerinden sigara satın alabileceği anlatıldı. Ve bu kulübeler o saatte kimsenin bulunmadığı, çok da tekin olmayan ara sokaklardaydı. Yani sistem size adeta “sigara içme” diyordu.
KEYİF, KEYİF YİNE KEYİF
Gece böylece bitti. Ertesi gün de keyifli yemekler, dondurma ve pastalar yendi. Yine kahveler içildi.
Mağazalar gezildi. Burada da maskeler ön plandaydı.
GERİ DÖNÜŞ BU KEZ DENİZ ARACIYLA
Hediyelikler alındı ve geri dönüş yolunda yürüyerek geldiğimiz noktaya bu kez bizdeki deniz motorlarına benzeyen bir araçla geçildi.
Deniz aracı, meydandan kalktı. Beşiktaş'taki motor iskelesine benzeyen yerin klübesinden biletimizi aldık ve bindik.
GÖRSEL ŞÖLEN GÖNÜŞTE DE DEVAM ETTİ
Bu araçla geçiş sırasında da Büyük Kanal'daki evleri seyrede seyrede, görsel bir şölen yaşandık.
SANATÇILARIN ŞEHRİ
Öğrendim ki pek çok sanatçı bu şehirde yaşamış ya da buraya mutlaka uğrayarak kente bir değer katmıştı.
BALIKÇILIK İLE TURİZM GEÇİM KAYNAĞI
Şehirde turizmden önce balıkçılık çok hakimmiş ki şu anda da sürüyor.
BİZDEKİ GİBİ GELİNLE DAMAT FOTOĞRAF ÇEKTİRİYORDU
Biz oradayken, yapılan fotoğraf çekimi gezimize ayrı bir keyif kattı.
GEMİ YAPIMINDA USTALAR
Gemi yapımı, yüzyıllardan bu yana denize kıyı olması açısından kente imzasını atmış durumda. Coğrafi şartların kentleri geliştirmesi gerçeğine güzel bir örnek.
HALKI ZENGİN BİR KENT
Akdeniz'e hakim şehir, bu gücünü kullanarak zenginleşmiş.
MİMARİSİ ENFES BİR ŞEHİR
Şehrin en önemli özelliği mimarisi bence.
RÖNESANS'I ETKİLEMİŞ
Şehir, bütün dünyanın bugününe yansıyan Rönesans döneminde önemli rol oynamış.
Geldiğimiz alana tekrar indiğimizde trenimize binerek kente veda ettik.
TURLA MI GİDERSİNİZ BİREYSEL Mİ
Buraya tur ile de gidebilirsiniz ama ben sevdiklerinizle birlikte gitmenizi öneririm.
Çünkü o zaman çok daha özgür hareket edebilirsiniz.
DENİZ TRAFİĞİ İSTANBUL TRAFİĞİNİ ANDIRIYOR
Trafiği çok yoğun, aynı İstanbul gibi ama buna rağmen yine de çok güzel aynı İstanbul gibi.
GERİYE DÖNMEK ZOR
Buradan gidiyoruz ama aslında hiç gitmek istemiyoruz.
Ben hayatım boyunca hiç göremeyeceğimi zannettiğim bir yerdeyim.
Evet İstanbul’a dönmek fikri de çok güzel ama bu kez sanırım çok etkilendim ve benim kalbimin bir kısmı, o içinden su geçen kentte kaldı.
BİR DAHA GELMEK İSTERİM TABİİ
Bir daha gelmek isteyeceğim bu kentten "tekrar gelmemin çok zor olacağını farkında olarak" ayrıldım. Çünkü eğer fırsat bulabilirsem, Venedik'i çok sevmiş olmama rağmen, daha önce hiç görmediğim dünyanın diğer noktalarına gitmek isterdim.